Nedensellik bağı hareket ile netice aras...

 Nedensellik bağı hareket ile netice arasındaki sebep, sonuç ilişkisini ifade eder. Şayet hareket ile netice arasında bir sebep-sonuç ilişkisi bulunmuyorsa, meydana gelen neticeden hareketi gerçekleştiren failin sorumlu tutulması mümkün değildir. Hiç kimse, kendisinin neden olmadığı bir neticeden sorumlu tutulamaz ve cezalandırılamaz. Nedensellik bağı Türk Ceza Kanununda açık bir biçimde düzenlenmemiştir. Ancak, nedensellik bağı, hareket ile netice arasında var olan doğal bir bağ olduğundan, Kanun’da bu hususun ayrıca düzenlenmesine gerek yoktur.
 Meydana gelen birçok olayda, olayın belirlenebilen tek bir sebebi olduğu için nedensellik bağı tartışması yapılmaz. Ancak sebeplerin çokluğu halinde hangi sebebin neticeden sorumluluk gerektirdiğinin tespiti gerekir.
 Hareket ile netice arasındaki ilişkiyi nedensellik bağı bağlamında gösteren örnek şudur: Ahmet, Bedri’yi öldürmek maksadıyla silahını Bedri’ye doğrultup ateşler; Bedri, bu atış sonucu hayatını kaybeder. Burada suçun hareket unsurunu Ahmet’in silahını doğrultup tetiğe basması oluşturur. Bedri’nin ölümü, suçun netice unsurunu teşkil eder. Ahmet’in silahından çıkan merminin Bedri’nin ölümüne sebep olması ise, aradaki nedensellik bağına işaret eder.
 Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, nedensellik bağı ve objektif isnadiyet tartışması ancak neticeli suçlar bakımından geçerlidir. Sırf hareket suçlarında, hareketin yapılması suçun gerçekleşmesi bakımından yeterli görüldüğünden bu suçlar bakımından herhangi nedensellik bağı tartışması gerekli ve anlamlı değildir.
 Hareket ile netice arasındaki ilişkiyi ortaya koyan nedensellik bağı bir sebep, sonuç ilişkisidir. Ancak sebep, sonuç ilişkisi esasında eşyanın tabiatında var olan bir husus olup, eğer geniş telakki edilirse yukarıda verdiğimiz örnekte, silahın mucidinin olaydaki öldürme suçu bakımından neticeden sorumluluğu dahi tartışılır. Nitekim gerçekten silah üretilmeseydi, Ahmet Bedri’yi silahla öldüremeyecekti. Diğer yandan bu sürece binlerce kişi sebep, sonuç ilişkisi çerçevesinde dahil edilebilir. İşte bu yüzden ceza hukukunda meydana gelen neticeden sorumlu tutmak bakımından doğal bir bağ olan nedensellik bağına bir sınırlama getirmesi gerekmiştir.
 Bu sınırlamanın nasıl olacağına ilişkin ise öğretide birçok teori geliştirilmiştir. Ancak biz burada, Türk Ceza Kanununun benimsediği suç teorisi çerçevesinde, ceza hukukçularının da birçoğunun artık benimsediği objektif isnadiyet teorisi çerçevesinde bu sınırlamanın nasıl yapılacağını ifade edeceğiz.
 Objektif isnadiyet teorisi, netice bakımından nedensel hareketi gerçekleştiren faile, neticenin onun bir eseri olarak yüklenip yüklenemeyeceğine ilişkin objektif bir değerlendirme yapmaktadır. Teori, her ne kadar failin hareketi netice bakımından nedensel olsa da insan olmaktan kaynaklanan yeteneklerini de göz önüne alarak failin hukuki sorumluluğunu sınırlamaktadır. Diğer bir ifadeyle bu teoriye göre yapılan değerlendirmede, failin fiile ilişkin iç durumu, burada dikkate alınmamaktadır. Teori böylece, sırf nedensel olarak neticeye sebebiyet vermeyi sorumlu tutulmak bakımından yeterli görmeyip, sorumluluğu kısıtlayan bir fonksiyonu icra etmektedir.
 Objektif isnadiyet teorisi çerçevesinde, öncelikle hareket ile netice arasında bir nedensellik bağının var olup olmadığı araştırılır. Bu araştırma, şart teorisine göre yapılır. Bu teoriye göre, nedensellik bağının var olup olmadığı olmazsa olmazdı kuralı ile tespit edilir. Şayet failin hareketin olmasaydı netice gerçekleşmezdi denilebiliyorsa, failin hareketi netice bakımından nedenseldir. Failin hareketinin netice bakımından nedensel kabul edilmemesi için, failin hareketi olmasaydı dahi netice gerçekleşirdi denilebilmesi gerekir.
 Örneğin, Ahmet tarafından yaralanan Bedri’nin hastaneye kaldırılması ve Bedri’nin burada çıkan yangında ölmesi halinde, Bedri’nin ölümü bakımından Ahmet’in hareketi olmasaydı, Bedri hastaneye gitmeyecek, dolayısıyla ölmeyecekti denilebildiğinden Ahmet’in hareketi Bedri’nin ölümü bakımından bu kurala göre nedenseldir.