Ceza hukukunun düzenlediği suçları, konu...

 Ceza hukukunun düzenlediği suçları, konusunun yapılan hareketten etkilenme durumuna göre zarar suçları ve tehlike suçları şeklinde ikili bir ayırıma tabi tutmak mümkündür. Zarar suçlarında suçun konusu, yapılan hareketle zarara uğramaktadır. Örneğin yaralama suçu ile insan vücudunda hem fiziksel hem psikolojik bir zarar meydana gelmektedir. Tehlike suçlarında ise, yapılan hareket suçun konusuna zarar vermemekte ancak bir zarar tehlikesiyle karşı karşıya getirmektedir.
 Tehlike suçları, kendi içinde soyut tehlike ve somut tehlike suçları olmak üzere ikiye ayrılır. Soyut tehlike suçları, suçun kanuni tanımında yer alan hareketin gerçekleştirilmesinin yeterli olduğu suçlardır. Kanun koyucu söz konusu hareketin yapılmasının suçun konusu bakımından genel bir tehlikelilik oluşturacağına kanaat ederek suçun oluşumu bakımından somut olayda tehlikeliliğin ne ölçüde gerçekleştiği hususunda araştırma yapmayı gerek görmemiştir. Örneğin, suçu ve suçluyu övme, yalan tanıklık suçları soyut tehlike suçlarıdır. Suçluyu övücü hareketin gerçekleştirilmesi veya mahkemede kasten gerçekdışı beyanda bulunmak suçun oluşumu bakımından yeterlidir. Yalan tanıklığın, mahkemenin verdiği karara etki edip etmediği araştırılmamaktadır.
 Somut tehlike suçlarında ise, suçun konusu üzerinde tehlike oluşturan hareketin gerçekleştirilmesinin yanında ayrıca söz konusu hareketin suçun konusu üzerine tehlike oluşturup oluşturmadığı hususunda bir araştırma yapılmaktadır. Örneğin, genel güvenliğin taksirler tehlikeye sokulması suçunda, yangına, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan kişinin bu tehlikenin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlike oluşturması halinde cezalandırılacaktır. Bu suç tipinde, tehlikeli hareketin yapılmasından başka, bu hareketin tehlikeli bir duruma sebebiyet vermesi aranmakta ve araştırılmaktadır. Şayet, söz konusu tehlike oluşmaz ise, fail cezalandırılmayacaktır. Somut tehlike suçlarında, tehlikenin gerçekleşmesi objektif cezalandırma şartı olarak kabul edilmelidir.
 Hareket, belirli bir amaca yönelik olarak dış dünyada gerçekleşen iradi insan davranışıdır. Dış dünyada tezahür etmeyen, soyut nitelikteki bir düşünce ceza hukukunun ilgisine mazhar olamaz ve bunun cezalandırılması mümkün değildir.
 Hareket tanımından referansla ceza hukukunun tüm insan davranışlarıyla ilgilenmediğini, ancak belirli vasıfları haiz hareket ceza hukukunu ilgilendirdiğini ifade etmek gerekir. Bu çerçevede, en başta hareketin iradi bir insan davranışı olması gerekir. Burada iradi davranış ile kastedilen insanın dar anlamda kendi yönlendirici iradesi çerçevesinde gerçekleştirdiği hareketlerdir. Mutlak bir kuvvetin etkisiyle bir insan tarafından dış dünyada meydana getirilen değişiklikler ceza hukuku bakımından hareket niteliğini haiz değildir. Örneğin, bir kişi tarafından karşı koyamayacağı tutulup sallanan, bir yerden bir yere atılan insanın sebebiyet verdiği ceza hukukunu ilgilendiren neticeler, kişinin kendi iradesinin ürünü olmayan bir kuvvetin etkisiyle gerçekleştiği için, söz konusu kişinin hareketinin yokluğu nedeniyle o kişiye yüklenemeyecektir. Ancak insanın cebir ve tehditle zorlanarak belirli bir hareketi gerçekleştirmesi halinde ceza hukuku anlamında bir iradi bir hareket vardır. Ancak iradenin oluşumu, hukuk düzenine uygun bir şekilde gerçekleşememiştir. Burada bir hareket var olsa da hareketi gerçekleştirenin kusurunun bulunmadığı tespiti yapılacak ve kişiye ceza verilmeyecektir.
 Bu noktada belirtelim ki, hareketin varlığı için aranan irade, kusurluluk değerlendirmesinde ele alınan iradi hareket yeteneğinden farklıdır. Burada ele alınan, insanın hukukun icapların uygunluğunu değerlendirmesi çerçevesinde yaptığı iradi hareket değil, sırf içsel bir dürtü ile gerçekleştirilen harekettir. Örneğin üç yaşında küçük bir çocuğun belirli bir amaca yönelik olarak hareketlerini yönlendirme yeteneği vardır; eylemi ceza hukuku anlamında hareket teşkil etmektedir. Çocuk, kendi iradesiyle konuşabilir, oyun oynayabilir, oyun oynarken birilerini yaralayabilir. Ancak çocuğun yaptığı bu hareketin hukukun icaplarına uygun olup olmadığı noktasında bir bilgisi bulunmadığından kusurluluk açısından iradi hareket kabiliyeti, kusur yeteneği bulunmamaktadır.