Failin, hukuka uygun davranma imkânı var...

 Failin, hukuka uygun davranma imkânı varken başka türlü davrandığı için kınanabilmesi, fiilinin haksızlık oluşturduğunu idrak etme ve buna uygun olarak davranışlarını yönlendirebilme yeteneğine sahip olmasını gerektirir. Algılama yeteneği ve irade yeteneği kusurun iki unsurunu oluşturmaktadır. Kusur yeteneği de, fiilin haksızlık teşkil ettiğini algılayabilme ve hareketlerini buna göre yönlendirebilme yeteneğini ifade etmektedir. Buna göre failin kusur yeteneği, bizatihi kusurdan farklıdır. Kusur yeteneği, kusurlu hareket edebilmenin ön koşulunu oluşturmaktadır. Bir kişinin işlemiş olduğu fiilden dolayı kınanabilmesi, yani onun hakkında kusur yargısında bulunabilmesi için, kusur yeteneğine sahip olması, eğer suç tipinde öngörülmüş ise özel kusurluluk unsurlarını gerçekleştirmesi, haksızlık bilincinin bulunması ve kusurluluğu kaldıran hallerin somut olayda bulunmaması gerekmektedir.
 Bu çerçevede kusurlu hareket etmenin ön koşulu olan kusur yeteneğinin, algılama ve irade yeteneğini gerektirdiğini belirtelim. Aşağıda kusurun bu unsurlarına yer verilmektedir. Algılama yeteneği, insanın zihni gelişiminin yanı sıra içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevrenin şartlarına bağlı olarak gelişmektedir. İnsan çevresindeki olaylara ilişkin gözlemlerinden sonuç çıkarırken, yükümlülüklerinin ve bunlara aykırı davranması halinde sorumlu tutulacağının bilinciyle hareket etmelidir. Böyle bir bilince sahip olmasına rağmen kişinin hukukun gereklerine aykırı davranması, onun hakkındaki kınama yargısının temelini oluşturmaktadır. Kişi, tercihini, haksızlık teşkil ettiğini bildiği, hukukun icaplarına aykırı olan fiili işlemekten yana kullanmış olmalıdır. Haksızlık bilinci, kişinin işlemiş olduğu fiilin cezaya layık bir haksızlık olduğunu, yani suç olduğunu bilmesini değil, fiilinin hukuken tasvip edilmeyen bir davranış olduğunu bilmesini ifade eder. Failin somut olarak hangi hükmü ihlal ettiğini bilmesi gerekli değildir.
 Hukuk düzeninin korumasına mazhar olmuş bir değeri ihlal ettiği öngörüsü yeterlidir. Haksızlık bilinci hususundaki değerlendirme ruhen sağlıklı ortalama bir kişi dikkate alınarak yapılacaktır. Failin işlenen fiilden dolayı kusurlu sayılabilmesi için, sadece algılama yeteneğine sahip olması yeterli değildir. Failin, somut olayda davranışlarını yönlendirme yeteneğine de sahip olması gerekir. İrade yeteneği, davranışlarını hukukun gereklerine göre yönlendirebilme yeteneğidir.
 Kişi içinde yaşamış olduğu toplumda geçerli kurallar çerçevesinde haksızlık teşkil ettiğini bildiği fiili işlememekten yana tercihte bulunabilecek durumda ise irade yeteneğine sahiptir. Ruhen sağlıklı yetişkin her insan normal şartlar altında davranışlarını hukukun icaplarına göre yönlendirme yeteneğine sahiptir.
 Bu noktada, kişinin davranışlarını hukukun icaplarına göre yönlendirme yeteneği ile ceza hukukunun bağlantı noktasını oluşturan fiilin varlığından bahsedilebilmesi için gerekli olan yönlendirici iradeyi birbiriyle karıştırmamak gerekir. Fiilin varlığından söz edilebilmesi için aranan yönlendirici irade, değerden yoksun bir iradedir. Bu irade, işlenmiş olan fiille bir suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleştirildiği bilgisinden ibarettir. İşlemiş olduğu fiille bir suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşmekte olduğu bilgisiyle hareket eden kişi yönlendirici iradeye sahiptir. Bu, iradenin oluşum sürecindeki ilk aşamadır. Buna karşılık, kusurlulukta söz konusu olan iradede ise, kişinin yönlendirici iradesinin ürünü olarak gerçekleştirdiği fiilini, davranış normlarıyla bağlantılı olarak değerlendirmesi, onaylanmadığını ve kabul görmediğini bilmesine rağmen tercihini yine bu fiili işlemekten yana kullanması söz konusudur. Bu noktada irade bir değer ifade etmektedir ve kusurun bir unsurunu oluşturmaktadır. Bu da iradenin oluşum sürecindeki ikinci aşamayı oluşturmaktadır.
 Kişinin kusurlu sayılabilmesi için, fiili işlediği sırada davranış normunun gerektirdiği şekilde karar verebilme yeteneğine sahip olması gerekmektedir. Ruhen sağlıklı yetişkin her insan, normal şartlar altında bu yeteneğe sahiptir. Bu durumda olan kişilerin irade yeteneğine sahip olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Bunun dışında failin hukukun icapları karşısında başka türlü davranma imkânının bulup bulunmadığını, failin yerine koyacağımız ortalama bir insanı ölçüt alarak belirlemek gerekmektedir. Yukarıda belirlenen yeteneklere sahip ortalama bir insan olarak failin somut olayda gerçekten başka türlü davranma imkânına sahip olup olmadığı belirlenmelidir. Kanun koyucu bazı hallerde failin başka türlü davranma imkânının bulunmadığını dolayısıyla kusurlu sayılamayacağını kabul etmiştir.
 Algılama yeteneği derecelendirmeye tabi tutulamaz iken, irade yeteneğini derecelendirilebilir bir özellik arz etmektedir. İrade yeteneğinin varlığına karşın, önemli ölçüde azalmış olması halinde, kişinin kusurunda bir azalma ortaya çıkacaktır. İrade yeteneğinin azalmış olması halinde kusurun varlığı kabul edilmektedir. Ancak irade yeteneğindeki azalma yaptırımın belirlenmesinde göz önünde bulundurulmaktadır. Örneğin, haksız tahrik durumunda, haksız bir fiilin yol açtığı hiddetli veya şiddetli elemin altındaki failin irade yeteneğinin zayıfladığı kabul edilmekte ve faile işlemiş olduğu suçtan dolayı indirimli ceza verilmektedir.