Toros dağlarının meşe ve çam ormanlarıyl...

 Toros dağlarının meşe ve çam ormanlarıyla kapalı tepeleri arasında yemyeşil bir vadi uzanıyor; vadinin ortasında geçen Mutlu Dere’nin suları, vadinin batı yamacında kurulmuş olan Mutlu Köy’ün topraklarına can vere vere Akdeniz’e doğru akıp gidiyordu. Dere boylarında ılgınlar, zakkumlar, çınarlar gelişirken; vadi yamaçlarını daha az su isteyen çamlar, sandallar, harnuplar kaplardı. Boy boy sarmaşıklar ve yaban asmaları göklere doğru yükselen ağaçlara dostça sarılırlar, onlarla iç içe yaşarlardı. Mevsimi gelince erguvanlar, ladenler, fundalar, kekikler ve meyve ağaçları renk renk çiçekler açar; bal arıları çiçekten çiçeğe konarak köylüler için petek petek bal yaparlardı. Başka bir mevsimde dutlar, erikler, böğürtlenler, üzümler olgunlaşır; bağlar ve bahçeler arasında bazen bir çalı kuşu, bazen de bir şafak bülbülü çevreye çeşitli ezgiler saçardı. Bu kuş sesleri ılık bir kış gününde bile arı vızıltıları, horoz ötmeleri ve koyun melemeleriyle doğaca kaynaşır, insan ruhunu okşayan bulunmaz bir birlik oluştururlardı.
 Mutlu Vadi’nin ormanlarında alageyikler, karacalar, tavşanlar çifter çifter dolaşır; yamaçlarında keklikler, yaban güvercinleri alay alay uçar; derelerinde sazanlar, sirazlar, alabalıklar grup grup yüzerdi. Köyün çevresinde zararlı diye bilinen, ama gerçekte kendilerine özgü görevleri ve doğal dengenin sürdürülmesinde birçok faydası olan hayvanlar da vardı. Kümeslere kur yapan tilkiler, ekin tarlalarına saldıran yaban domuzları, otlaklarda başıboş gezen evcil hayvanlara ara sıra saldıran kurtlar, ayılar, sırtlanlar ve ötesi etoburlar bunlardan birkaçıydı. Ve nihayet Mutlu Vadi’de, yüzyıllardır yaşam kavgası veren Mutlu Köy’ün halkı da vardı. Vadi tabanındaki bereketli toprakları ekip biçerler; tarım, hayvancılık ve arıcılıkla geçinirlerdi. Köyde avcılık da yaparlar; av hayvanlarını mevsiminde, mertçe ve yiğitçe avlarlardı. Ayrıca bahar aylarında, Mutlu Dere’de bol bulunan siraz balıklarını darp adı verilen tuzaklarla yakalarlardı. Darpta sadece büyük balıklar kalır, küçük balıklar ise başka bir mevsimde tekrar geri gelmez üzere yollarına ve yaşamlarına devam ederlerdi.
 Orman yolu, ilk açıldığı yıllarda Mutlu Köy’den uygarlığa doğru açılan bir pencere olarak kabul edildi. Vadinin av hayvanları ve av kuşları çevrede ün yaptığı için ova köylerinden ve kentlerden Mutlu Vadi’ye akın akın avcılar gelmeye başladı. Gelen avcılar bu hayvanları kitleler halinde ve insafsızca avlıyor bazen kazayla bazen bile bile yangın çıkmasına neden oluyorlardı. Mutlu Vadi’nin ormanları cayır cayır yanıyordu.
 Bu arada, Mutlu Köydeki bolluk ve berekete koşut olarak köyde nüfus da artmaya başladı. Vadi tabanındaki tarlalar yetmiyor, vadi yamaçlarındaki ormanlardan yeni yeni tarlalar açılıyordu. Çok geçmeden beklenmedik zamanlarda düzensiz yağmurlar, bunlardan da umulmadık şiddette seller oldu.
 Köylüler topraklarını kaybettikçe ürünlerini artırmanın yeni yollarını aradılar. Bir yandan yamaçlarda tarla açmalar sürüp giderken bir yandan da köye kimyasal gübreler gelmeye başladı. Köylüler bu ak tozları çok sevdiler. Çünkü ürünler birkaç yıl içinde birkaç kat artmıştı. Her beş aileden biri. Ekilecek yerleri, yeteri kadar toprakları olmamasına rağmen, borçlanarak da olsa bir traktör sahibi oluyordu.
 Ak tozların getirdiği mutlu günlerde çok sürmedi. Daha önce vadide hiç görünmeyen bilinmeyen çeşitten böcekler türemiş, ürünler yeniden azalmaya başlamıştı. Böceklere karşı, yine rastgele ve bilgisizce böcek ilaçları serpildi. Gittikçe artan miktardaki ilaçlar, zararlı böceklerle birlikte toprakta bulunan faydalı toprak canlılarını da kitleler halinde öldürüyordu.
 Bu faydalı canlılar olmayınca hasattan sonra tarlada kalan bitki parçaları çürüyüp ayrışamadılar. Bu kez, tarlada biriken hasat artıkları ateşe verilip yakılmaya başlandı. Artık tümüyle börtüsüz böceksiz kalan toprak, bir toz ve kül yığınından başka bir şey değildi.
 Mutlu Dere artık mutlu dere değil deli dere olup çıkmıştı. Mutlu Dere şimdi bir çöplük olmuş teneke ve plastik kutu parçaları, plastik torbalar, şişe kırıkları, eski lastik tekerlekler ile dolmuştu.