Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü tabir...
Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü tabirleri çoğu kez birbirlerinin yerine kullanılır. Hukukun her şeyin üstünde olduğunu ve devletin de hukukla bağlı olduğunu ifade eder. Devlet sadece hukuku yapıp uygulamakla kalmaz aynı zamanda hukuk kurallarına uygun hareket etme yükümlülüğü altındadır. Böylece vatandaşların hakları hukuk tarafından güvence altına alınmıştır. Hukuka uygun hareket etmek zorunda olan devlet vatandaşlara hukuk güvenliği sağlar.
Bir devlette yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç temel kuvvet bulunur. Yasama, ülkede geçerli olacak kanunların yapılmasını ifade eder. Yasama kuvveti demokratik sistemlerde halk tarafından seçilmiş meclislerce kullanılır.
Yürütme organı yasamaya göre daha az kişiden oluşur. Yürütme ya ayrı bir seçimle işbaşına gelir yahut yasama organının içinden çıkar ve onun tarafından denetlenir. Sert kuvvetler ayrılığının hâkim olduğu başkanlık sisteminde yürütme kuvveti başkana aittir ve başkan doğrudan halk tarafından seçilir. Parlamenter sistemde kuvvetler ayrılığı daha yumuşaktır. Başbakan ve bakanlardan oluşan yürütme organı yasama organının içinden çıkar, yasama organından güvenoyu alarak göreve başlar ve yasama organı tarafından denetlenir. Hükümet yasama organının güvensizlik oyuyla düşer.
Kuvvetler ayrılığının muhakkak bulunması gereken alan yargı ile yasama ve yürütmenin birbirinden ayrı olmasıdır. Yürütme ve yasamanın yargının alanına müdahale edememesinin yolu bu kuvvetler ayrılığıdır. Bu da ancak yargı bağımsızlığı ile sağlanabilir.
Hâkimler, görevlerini yaparken bağımsız olmalıdır. Aksi takdirde işlerini hakkıyla yerine getiremezler ve gerçek anlamda idareyi denetleyemezler. İdare tam olarak denetlenmeyince de kendisini hukuka uygun hareket etmek zorunda hissetmez.
Hâkimlerin ve mahkemelerin bağımsızlığına sağlamak amacıyla Anayasa “hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz” hükmünü içermektedir. Hâkimler, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermelidir.
Hâkimlik teminatı olarak adlandırılan ilkeye göre de hâkimler azlolunamaz ve kendileri istemedikçe erken emekliye ayrılamaz. Ayrıca hâkimler aylık ve diğer özlük haklarından mahrum bırakılamaz. Bu hükümler aracılığıyla hâkimlerin bağımsız karar vermesi sağlanılmaya çalışılır.
Anayasa normlar hiyerarşisinde en üstte bulunur. Diğer tüm kurallar anayasa ile uyumlu olmak zorundadır. Bu ilkeye anayasanın üstünlüğü denir.
Burada özellikle kanunların anayasaya uygun yapılması gereği önem arz etmektedir bunun için de anayasanın sert bir anayasa olması önem taşımaktadır. Aksi takdirde, anayasanın kanunlar gibi yapılabilmesi ve değiştirebilmesi halinde, yasama organı kolayca anayasayı değiştirilebileceğinden anayasanın üstünlüğü uygulamada bir anlam ifade etmez.
Anayasanın sert bir anayasa olması tek başına yeterli değildir. Kanunların anayasaya uygun olarak yapılıp yapılmadığını denetleyen bağımsız bir makamın bulunması gerekmektedir. Kanunların anayasaya uygunluğunun denetiminin yapılamadığı durumlarda ya da bu denetimin kanunları yapan yasama organı ya da onun içinden çıkan yürütme organı tarafından yapıldığı durumlarda gerçek anlamıyla kanunların anayasaya uygunluğu denetlenememiş olmaktadır.
Bu nedenle kanunların anayasaya uygunluğu denetimi bağımsız bir yargı mercii olan anayasa mahkemesi tarafından yapılmalıdır. Anayasa mahkemesi üyelerine kanunların anayasal denetimini yaparken çok büyük bir görev düşmektedir. Mahkeme üyeleri de denetim yaparken anayasaya sadık kalmak durumundadırlar. Aksi takdirde onları denetleyebilecek başka bir merci bulunmamaktadır.
Temel hakların güvence altına alınmış olması çok önemlidir. Temel hakların güvence altına alınmadığı durumlarda demokratik devletten ve hukuk devletinden söz edebilmek mümkün değildir. Temel hakların anayasa tarafından güvence altına alınması önemlidir.
Özellikle kişi hakları ve siyasal hakların güvence altına alınması bu bağlamda önem taşımaktadır. Nitekim seçme ve seçilme gibi siyasal haklarını kullanarak vatandaşlar ülke yönetimine katılır ve kişi haklarının korunması onlara güvence sağlar.
Temel hakları güvence altına almak için bunlarla ilgili düzenlemelerin ancak kanunla yapılabilir olması esastır. Fakat yeterli değildir. Bu haklardan en önemlilerinin anayasal güvenceye de kavuşturulması gerekir. Böylelikle yasama organı kanunla temel hakları ortadan kaldırıcı ve anayasada belirtilen ilke ve sınırları aşan düzenlemeler yapamayacaktır.